Copenhagen


Kriterleriyle meşhur olan bir şehirden fazlaca bir beklentimiz olmadan ziyaret ettiğimiz Kopenhag niyeyse bir şekilde dünyanın en yaşanabilir kentleri listesinde kendine yer buluyor. Bu saçma listeleri kim neye göre yapar bilemiyorum. Şehri gezmesi bira molasıyla beraber iki saat kadar sürüyor. Hatta yüksekçe bir tepeden selfie çektiğiniz zaman arkada komple şehir çıkıyor. Muhtemelen gezenleri oyalamak için şehrin en uzak köşesine konulan meşhur deniz kızı heykeli aslında komodinin üzerinde daha güzel durabilir zira g*t kadar heykelin binbeşyüz tane fotoğrafını çeken Japonlar bile heykelin yanında selvi boylu kalıyor.

Kopenhag aslında çok tarihi bir şehir. şehirdi. şehirmiş. Rehberler boş bir arazide durup zamanında orada ne kadar şey hatta o kadar muazzam filan olan birşeyi anlatıp hangi yıl çıkan yangında kül olduğu bilgisini veriyorlar. İkinci boş arazide sıtkım sıyrıldığından benim tarihi Kopenhag gezim noktalanmış oldu. Hal böyleyken bir de alınganlar. Burada tarih yok deyince bozulup bilmemne binası 150 yaşında dedi biri. Artık üzerine gitmemek için Ayasofyanın yaşını filan söylemedim. (Farkettiysen senin bildiğini varsaydım)

Şehrin en eğlenceli tarafı, gerçek bir Kopenhaglı gibi yaşamanıza kolayca imkan vermesi. Sabah uyanınca bir kutu bira açıp, günün geri kalanında daha büyük kutudan, şişeden veya fıçıdan devam ediyor, geceyi de bir Bodegada noktalıyorsunuz. Zaten bir süre sonra şehir tarihi, mevsim akdeniz ve insanlar canayakın gelmeye başlıyor. Biranın kesmediği abilerin kurduğu ve bağımsızlık için gün sayan Cristiania köyü, uyuşturucunun ve otun serbest olduğu park büyüklüğünde bir kurtarılmış bölge. Burası Kopenhagda görülebilecek en ilginç yer, gerisi Andersenden masallar.

(Büyütmek için fotoğrafların üzerine tıklayın)